EŞEĞİN YEMİ


Nasreddin Hoca, bir gün oduna gitmiş. Kestiği odunları eşeğine yükleyip eve getiren Hoca, yorgunluktan ve havanın sıcaklığından ter içinde kalmış. Odunları indirip, bir güzel yerleştiren Hoca, karısına seslenmiş:
- Hatun, eşek cok yoruldu, onu bir yemleyiver.
Hoca'nın karısı da o gün hamur yoğurmuş, ateşi yakmış; bazlama pişiriyormuş:
- Efendi, benim işim var, sen yemleyiver.
İyice yorulduğu için, minderin üzerine yan gelip yatan Hoca, umursamaz bir tavırla cevap vermiş:
- Olmaz, hiç halim yok, veremem, sen ver!
"Eşeğin yemini sen vereceksin, ben vereceğim" derken iş kızışmış. Epeyce tartıştıktan sonra Hoca demiş ki:
- Tamam öyleyse, aramızda bahse tutuşalım. Önce kim konuşursa; eşeğin yemini o versin, anlaştık mı?
- Anlaştık.
Hoca minderde yatarken, işini bitiren karısı da komşuya gitmiş. Bahse tutuştular ya; Hoca da bahsi kaybetmemek için bir şey diyememiş. Biraz sonra eve bir hırsız girmiş. Hırsızı gören Hoca, hiç sesini çıkarmamış ve sadece seyretmiş. Hocayı görünce, korkan hırsız, ondan hiç tepki gelmediğini anlayınca, kaçmaktan vazgeçmiş. Hocanın gözleri önünde evde ne bulduysa, bir çuvala dolduran hırsız, doldurduğu çuvalı sırtına alıp gitmiş. Epey zaman sonra eve gelen Hocanın karısı bir bakmış ki; eşyaların yerinde yeller esiyor. Evin halini gören kadın, telâşla bir çığlık attıktan sonra sormuş:
- Efendi, bu ne hal?
Hoca, yattığı yerden doğrulmuş ve sevinçle bağırmış:
- Haydi bakalım hatun, bahsi kaybettin; eşeğin yemini sen vereceksin!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder