SÖYLE ONA


Ağustos böceği, evinin arka bahçesindeki havuzda güzel kızlarla birlikte eğlenirken, bizim zavallı karınca da yaz sıcağında inek gibi çalışıyormuş. Karınca, ağustos böceğinin böyle eğlenmesine, kıskanıp sinir oluyormuş. Karınca bu duruma ne kadar kızsa da içinden, "Ulan ağustos böceği, kış gelince görürsün sen gününü!.." diyerek, kendi kendini avutuyormuş.
Derken tüm yaz böyle geçmiş. Sonbaharın ardından kış gelmiş. Yağmurlu ve soğuk bir kış akşamı, karınca evinde öyle rahatmış ki; yazın topladığı yiyecek parçalarıyla, karnını doyurduktan sonra, küçük sobasının üstünde çayını demlemiş, pencereden dışarı bakıyormuş. Tam o sırada karıncanın evinin önüne bir limuzin gelmiş ve sağa yanaşıp durmuş. Karınca şaşırmış ve kendi kendine demiş ki:
- Allah Allah, bu kim yahu?
Limuzinden şoför çıkmış, en arka kapıya kadar gitmiş, kapı açılınca; iki tane fıstık gibi kız çıkmış, ardından da kürkler içinde bizim ağustos böceği görünmüş ve karıncanın evine doğru yürümeye başlamış. Pencereden bakan karınca sormuş:
- Hayrola ağustos böceği, ne arıyorsun burada?
- Ne olsun be karınca kardeş, geçinip gidiyoruz işte. Bizim arkadaşlar çağırdı da, Paris'te parti varmış, oraya gidiyorum. Paris'e giderken, "Sen de bir şey ister misin?" diye uğradım.
- Sağolasın ağustos böceği, aslında istediğim bir şey var; yaparsan çok sevinirim.
- Hay hay, emrin olur.
- Paris'te yaşayan La Fontaine adında biri varmış, duydun mu?
- Evet duydum.
- Söyle ona, adam gibi öykü yazsın. Benim için onun yüzüne bir tükür, oldu mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder