DEĞİRMEN


Krallıkla yönetilen bir ülkede bir adamın üç oğlu varmış. İki oğlunu evlendiren adam üçüncü oğlunu çağırmış ve başlamış nasihata:
- Bak oğlum, yaşın on sekize geldi, tam evleme çağındasın. Eğer sevdiğin istediğin bir kız varsa seni de evereyim.
Babasının bu sözleri karşısında biraz düşünen delikanlı demiş ki:
- Baba, ben şimdi evlenmek istemiyorum. Benim evlenme masrafım ne tutuyorsa sen o parayı bana ver ben bir iş kurayım.
Çocuğunun bu isteğini olumlu bulan baba içinde üç bin altın olan keseyi oğluna uzatmış:
- Buyur oğlum, inşallah hayırlı bir iş kurarsın.
Babasının verdiği bir kese altını alan delikanlı, kralın kızının oturduğu şatonun etrafında dolaşmaya başlamış. Durumu farkeden şato muhafızları hemen kralın kızına haber vermişler:
- Prenses hazretleri, şatonun etrafında bir delikanlı dolaşıyor, casus mudur nedir? Bilmiyoruz. Emredin; ya asalım ya keselim!..
Evlenme çağına gelen ve "Yakışıklı mı bari?" diye delikanlıyı merak eden prenses, muhafızbaşına emir vermiş:
- Sorun bakalım o delikanlıya; ne istiyormuş?
- Emredersiniz prenses hazretleri!..
Koştura koştura giden muhafızbaşı, on dakika sonra nefes nefese geri dönmüş ve nasıl söyleyeceğini bilememenin telaşıyla ezilip büzülmeye başlamış. Bunu farkeden prenses hışımla gürlemiş:
- Muhafızbaşı, nedir bu halin? Söyle bakalım; delikanlı ne istiyormuş?
Korkudan tir tir titreyen muhafızbaşı, anlatmaya başlamış:
- Prensesim, delikanlı size sevdalıymış!..
Bu söz kadınlık gururu okşanan prensesin hoşuna gitmiş ve gülerek sormuş:
- Eee, delikanlı başka ne dedi?
- Efendim, dedi ki; "Prensesiniz penceye çıkıp bana yüzünü göstersin; cebimdeki üç bin altın ona anamın ak sütü gibi helâl olsun!.."
Bu cömertliğe hayran olan prenses pencereye çıkıp yüzünü göstermiş ve karşısında yakışıklı bir delikanlı görmüş. Prensesi görmenin mutluluğunu yaşayan delikanlı, içinde üç bin altın olan keseyi başmuhafıza teslim ederek evinin yolunu tutmuş.
Bir hafta sonra eve gelen delikanlı, babasına rica etmiş:
- Baba, bana üç bin altın daha ver!..
- Vermesine vereyim oğlum, ama sana bir soru soracağım.
- Sor baba.
- Bir hafta önce verdiğim üç bin altını ne ettin?
- Bir derenin kenarında bir arsa aldım baba.
Bu cevap babasının çok hoşuna gitmiş ve oğluna yine üç bin altın vermiş. Altınları alan delikanlı yine şatonun etrafında dolaşmaya başlamış. Durumu farkeden başmuhafız nefes nefese koşup hemen prensese haber vermiş:
- Prenses hazretleri, sizin delikanlı yine geldi!..
Delikanlının yakışıklılığına hayran olan prenses sormuş:
- Sorun bakalım o delikanlıya; bu sefer ne istiyormuş?
Merdivenleri apar topar inen başmuhafız on dakika sonra soluk soluğa geri dönmüş ve başını yere eğmiş. Bu durumu gören prenses muhafızbaşını azarlamış:
- Utanmana gerek yok muhafızbaşı!.. Söyle bakalım; delikanlı ne istiyor?
-Prensesim, delikanlı dedi ki; "Prensesiniz bana pencereden memelerini göstersin; cebimdeki üç bin altın ona anamın ak sütü gibi helâl olsun!.."
Bu sözü duyan prenses hemen pencereye çıkıp yakışıklı delikanlıya memelerini göstermiş. Prensesin memelerini görmenin mutluluğunu yaşayan delikanlı, üç bin altını başmuhafıza teslim ederek evinin yolunu tutmuş.
Bir hafta sonra babasının karşısına çıkan delikanlı demiş ki:
- Baba, arsayı aldım, değirmeni yaptırdım. Şimdi iş suyu akıtıp değirmenin çarkını döndürmeye geldi. Bu iş için senden üç bin altın daha istiyorum.
Biraz düşünen babası "Peki oğlum." deyip üç bin altın daha vermiş, ama adamın içine bir şüphe düşmüş:
- Bizim oğlan bir haltlar karıştırıyor amma dur bakalım; yakında kokusu çıkar.
Ve adam oğlunu gizlice takip etmeye karar vermiş. Üç bin altını alan delikanlı yine şatonun etrafında dolaşmaya başlamış. Delikanlıyı takip eden babası kendi kendine söylenmeye başlamış:
- Vay başıma taşlar yağa!.. Bizim oğlan kralın kızına sevdalanmış da benim haberim yokmuş!..
Şatonun etrafında dolaşan delikanlıyı gören başmuhafız sormuş:
- Bu sefer ne istiyorsun?
Delikanlı pişkin pişkin cevap vermiş:
- Git prensesine söyle.
- Ne söyleyim?
- Beni içeri alsın ve göbeğinin üstünde beş defa döndürsün; cebimdeki üç bin altın ona anamın ak sütü gibi helâl olsun!..
Muhafızbaşı telaşla prensesin huzuruna çıkmış:
- Prensesim, sizin delikanlı yine geldi!..
- Ne istiyormuş?
- Prensesim "Beni içeri alsın ve göbeğinin üstünde beş defa döndürsün; cebimdeki üç bin altın ona anamın ak sütü gibi helâl olsun!.." diyor.
Biraz düşünen prenses emir vermiş:
- Peki, gelsin!..
Delikanlı içeri girerken, durumun vehametini anlayan babası da şatonun yapımında çalıştığı için gizli geçitleri biliyormuş, o yüzden gizlice içeri girmiş, prensesin yatak odasındaki dolabın içine saklanarak anahtar deliğinden dışarı gözetlemeye başlamış. Prensesle delikanlı yatak odasına gelmişler ve prenses delikanlıyı göbeğinin üstünde döndürmeye başlamış. Bir döndürmüş, iki döndürmüş, üçüncüde cinsel arzuları kabaran prenses delikanlıya yalvarmaya başlamış:
- Ay ben dayanamıyacağım!.. Hadi ne yapacaksan yap artık!..
- Yapamam, günah olur.
- Olursa olsun; yap artık!..
- Olmaz, günah.
- Hadi yap artık, bak kral damatı olacaksın!..
- Olmaz, günah.
- Günahsa günah!.. Yap artık!.. Bak; babam ölünce kral sen olacaksın!..
İçinde gizlendiği dolabın anahtar deliğinden onları gözetleyen delikanlının sabırsız babası dayanamamış ve başlamış bağırmaya:
- YAP ULAN YAP!.. KRALLIK ELDEN GİDİYOR!..

Hiç yorum yok:

MÜZİK

Kulaklarımıza hoş gelen ölçülü ve uyumlu seslere müzik denir. Saz, keman, cümbüş, darbuka, klarnet ve piyano vs gibi ögelere de müzik aleti denir. Müzik aletlerinin uyumuyla şarkı veya türkü söyleyen kişiye ses sanatçısı denir.
Eskiden şarkılar ve türküler plaklara kaydediliyor, gramofonlarla dinleniyordu. Sonra da plak çalan pikaplar piyasaya çıktı. Daha sonra teyplerle dinlenebilen kaset devri başladı. En sonunda CD ve MP3 furyası başlayınca kasetlerin papucu dama atıldı. Teknoloji gelişince müzik aletlerini taklit eden orglar çıktı. Cep telefonuyla bile kaliteli videolar çekilmeye başladı.
Ünlü bir ses sanatçısı olmanın yolu tesadüflere bağlıydı. Siz inşaatta harç kararken, tuğla taşırken, demir bağlarken türkü veya şarkı söylersiniz. Sesiniz ne kadar güzel olursa olsun; bir müzik yapımcısının dikkatini çekerseniz ünlü oluyordunuz. Bu da Milli Piyango'da büyük ikramiyenin size çıkması gibi bir şeydi.
Günümüzde ise ünlü bir ses sanatçısı olmanın yolu YouTube'dan geçiyor. Kendinizi şarkı, türkü söylerken videoya çekiyorsunuz ve YouTube'a yüklüyorsunuz. İzlenme sayısında patlama olursa: Ünlü oluyorsunuz.
Düğünlerde şarkı, türkü ve oyun havaları çalan piyanist şantörler bile YouTube sayesinde dünya çapında tanınır oldu.
Ne yazık ki sağlığında değeri bilinmeyen bazı ses sanatçılarımız vefat ettikten sonra YouTube sayesinde ünlü oldu.
Şimdi gelelim esas konuya: Sesiniz çok güzel. Söylediğiniz şarkı veya türkü de güzel. Ama teknik açıdan zayıfsa: Yaptığınız videonun müziği kulakları tırmalar.
Bazı şarkılar, türküler ve onlara ses veren sanatçılar vardır. Bunlar zaman geçtikçe yıllanmış şarap gibi değerlenir. Ama o eserler zamanla aşınır ve o sesi dinlemek zor olur.
Aşınmış eserleri teknik açıdan düzeltmek mümkündür.
İşte bu YouTube kanalı aşınmış eserlerin ses izlerini aslına sadık kalarak onarmaktadır.
Bu YouTube kanalının işi: Kötü olanı iyi, iyi olanı daha iyi, güzel olanı daha güzel yapmaktır.
Teknik açıdan en kaliteli müziği dinlemek, en kaliteli sinema filmini izlemek isterseniz: Lütfen YouTube kanalıma abone olunuz.

YouTube Kanalım İçin Burayı Tıklayın


POPÜLER YAYINLAR


DOST SİTELER

Gitmek istediğiniz sitenin logosuna tıklayınız.











EMEĞE SAYGI

Bu site için harcadığım emeği saygı duymak istiyorsanız, bu sitede verilen bilgileri kendi sitelerinizde kullanırken
adresini kaynak gösteriniz.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı