KADI EFENDİ


Tek oğlu bulunan varlıklı bir çiftçi yaşlanıp yatağa düşmüş ve oğluna vasiyetini söylemiş:
- Yatağın altında, içi altın dolu iki tane kese var. Bunlardan biri senin, diğerini de memleketin en büyük eşkiyasını bulup ona vereceksin. Sebebini sorma, vasiyetim böyledir!..
Yaşlı adam bir kaç gün sonra ölmüş. Oğlu, memleketin en büyük eşkiyasını bulmak için ülkeyi dolaşmaya başlamış. Fakat nereye gitse, hangi eşkiyayı sorsa, ondan daha da namlısı, kanlısı, belalısı olduğunu öğrenmiş ve bu şekilde aylarca dolaşmış.
Nihayet, ülkenin yol vermez dağlarla çevrili bir köşesinde öyle bir eşkiyanın adını işitmiş ki: Allah böylelerinin şerrinden saklasın, köylüler korkularından ismini bile fısıldayarak söylermiş. Hükmettiği dağların yamaçları onun öldürdüğü insanların cesetleriyle doluymuş.
Bizim delikanlı Yedi dağın eşkiyası'nın namını dinleyince "Bundan daha canavarı olamaz'' deyip, eşkiyanın yaşadığı en büyük dağa doğru yola çıkmış.
Kışın ortasında dağa vardığında eşkiyanın adamları "Tek başına bu dağda ne gezersin bre ahmak?" diyerek delikanlıyı esir almışlar.
Delikanlı "Ağanıza bir hediye getirdim" deyince onu yedi dağın eşkiyasının karşısına çıkarmışlar.
Eşkiya hakikaten dedikleri kadar varmış. Delikanlı cesaretini toplayıp babasının vasiyetini anlatmış ve koynundan kesenin birini çıkarıp yedi dağın eşkıyasına uzatmış:
- Ağam, bunu size vermezsem babam mezarında rahat yatmaz, lütfen kabul edin
O namlı eşkıyanın yüzünde babacan bir ifade belirmiş:
- Sevdim seni evlat!.. Safsın, temizsin, dünyadan haberin yok. Benim namım bu dağları sarmıştır, lakin memlekette benden büyük bir eşkiya daha bulunur. Biz eşkiya da olsak, hak etmediğimiz mala el sürmeyiz. Sen şimdi geldiğin yoldan dön, şehre var. Gidip kadı efendiyi bul. Memleketin en büyük eşkiyası odur. Selamımı söyle, bu keseyi ona ver!..
Sonra adamlarına emretmiş:
- Bu yiğidi, başına bir iş gelmeden düze indirin, şehir yolunda bırakın..
Delikanlı şehre inmiş kadı efendinin konağına varmış, başından geçenleri anlatmış:
- İşte böyle kadı efendi. Bu keseyi hak eden sizmişsiniz, ben de eğer kabul ederseniz size takdime geldim.
Kadı efendi yerinden fırlamış:
- Vay ahlâksız eşkiya!.. Hakkımızda neler demiş. Be hey Allah'tan korkmaz kul, sen ne yüzle bana haram para teklif edersin? Şimdi yatırayım mi seni kırbaç altına?
- Efendim ben de anlatılanlara uydum, ne yapacağımı bilmez haldeyim. Bana acıyın.
Kadı efendi, gözünü uzaklara dikip biraz düşünmüş, sonra kara kaplıyı açıp sakalını sıvazlamış:
- Şimdi bir din ve devlet temsilcisinin böyle açıktan para kabul etmesi hem kanun-u âliye, hem de Allah rızasına münasip olmayıp, alan da veren de bu âlemde ve mahşerde suçlu durumuna düşer. Lakin eğer aramızda bir ticari akit tanzim eder ve sen bana bu bir kese altını bir alışveriş neticesinde takdim eyler isen, ben dahi bunu senden bir hizmet karşılığı alır isem, şer'an caiz olup başkaca bir işlem yapılması gerekmez. Yani, kısacası, ben bu altınlar karşılığı sana bir şey satacağım?
- Ne satacaksınız kadı hazretleri?
Kadı efendi, elini uzatıp pencerenin dışını göstermiş:
- Bak bu dışardaki bahçe ve civarındaki cümle arazi bana aittir. Şimdi bak bakalım, ne görüyorsun bu arazinin üzerinde?
- Kar, her yeri bembeyaz kar kaplamış.
- Pek güzeeel.. İşte ben bu arazideki karları sana satacağım, sen de bir kese altın karşılığı aldığını beyan eden bir belge imzalayacaksın, böylece alışveriş tamam olacak.
Altınlardan bir an önce kurtulmak isteyen genç adam, "Efendim aklınızla bin yaşayın" demiş ve teklifi kabul etmiş. İmzalar atılmış. Altın kesesini kadı efendiye vermiş ve huzur içinde oradan ayrılmış.
Memlekete gitmeden önce bir handa geceleyip hem karnını doyurmayı hem de biraz dinlenmeyi düşünmüş.
Handa horul horul uyurken, sabaha karşı kadının emrindeki zaptiyeler kapıyı yumruklamışlar.
- Kalk hele, kadı efendi seni görmek ister, davası varmış.
Genç adam, "Ne davası ola ki?" dese de yaka paça kadının huzuruna çıkarmışlar.Bir de bakmış ki, kadı efendi hiddet içinde. Daha, "Selamün aleyküm" diyemeden kadı efendi bağırmış:
- Be hey utanmaz, arlanmaz, eşkiya kılıklı işgalci. Bre biz seninle dün akşam arazimdeki karları satın aldığına dair mukavele imzalamadık mı?
- İmzaladık kadı efendi, ben de karşılığını size takdim ettim.
- Sus!.. Bak bakayım dışarıya, ne var arazimin üzerinde?
- Ne olacak, kar var. Tıpkı dünkü gibi.
- Mel'un, hala konuşuyor!.. Dün sen bu karları benden satın almadın mı.? O halde senin karların ne hakla benim arazimi işgal ederler.? Şimdi bu işgal, kanun dairesine ve de hâk rızasına uygun mudur.? Derhal kaldır o karları benim arazimden, yoksa, vallahi acımam, seni işgalcilikten hapse attırırım!..
- Aman efendim, dönümler dolusu karı ben nasıl kaldırayım?
- Onu, arazimi işgal etmeden önce düşünseydin!..
Delikanlı yine yalvarmış:
- Efendim, ocağınıza düştüm, yok mudur bu işin de kitaba uygun bir hal yolu?
Kadı, kara kaplıyı tekrar açmış, bir müddet mırıldanarak okuduktan sonra:
- Vardır!.. Şimdi, arazi sahibi ve davacı olan ben ile, davalı sıfatı ile sen arasında, arazimi işgal bedeli karşılığında, benim de rızam ile bir kese altın karşılığı işbu karları burada tutmaya iznim olduğunu belirtir bir mukavele imzalarsak, bu husus kanun ve nizama uygun bir şekilde hale kavuşur. Yanii, sen bana öbür kese altını da işgaliye bedeli olarak vereceksin.
Bizim genç adam öbür kese altını da vermiş, gereken evrakları imzalamış, konaktan çıkıp temiz havaya kavuştuğunda, dağlara bakıp bağırmış:
- Hey gidi yedi dağın efesi hey!.. Sen haklıymışsın. Daha büyük eşkiyalar da varmış. Senin açık açık yaptığın eşkiyalık, bunların kanunla yaptığı eşkiyalığın yanında nedir ki?
İşi kitabına uyduran vicdansız ve namussuzlardan, Adalet binasını ele geçirmiş Kravatlı çetelerden, Vatansever görünen hainlerden, Müslüman görünen kafirlerden Allah hepimizi korusun.
Amin.

Hiç yorum yok:

MÜZİK

Kulaklarımıza hoş gelen ölçülü ve uyumlu seslere müzik denir. Saz, keman, cümbüş, darbuka, klarnet ve piyano vs gibi ögelere de müzik aleti denir. Müzik aletlerinin uyumuyla şarkı veya türkü söyleyen kişiye ses sanatçısı denir.
Eskiden şarkılar ve türküler plaklara kaydediliyor, gramofonlarla dinleniyordu. Sonra da plak çalan pikaplar piyasaya çıktı. Daha sonra teyplerle dinlenebilen kaset devri başladı. En sonunda CD ve MP3 furyası başlayınca kasetlerin papucu dama atıldı. Teknoloji gelişince müzik aletlerini taklit eden orglar çıktı. Cep telefonuyla bile kaliteli videolar çekilmeye başladı.
Ünlü bir ses sanatçısı olmanın yolu tesadüflere bağlıydı. Siz inşaatta harç kararken, tuğla taşırken, demir bağlarken türkü veya şarkı söylersiniz. Sesiniz ne kadar güzel olursa olsun; bir müzik yapımcısının dikkatini çekerseniz ünlü oluyordunuz. Bu da Milli Piyango'da büyük ikramiyenin size çıkması gibi bir şeydi.
Günümüzde ise ünlü bir ses sanatçısı olmanın yolu YouTube'dan geçiyor. Kendinizi şarkı, türkü söylerken videoya çekiyorsunuz ve YouTube'a yüklüyorsunuz. İzlenme sayısında patlama olursa: Ünlü oluyorsunuz.
Düğünlerde şarkı, türkü ve oyun havaları çalan piyanist şantörler bile YouTube sayesinde dünya çapında tanınır oldu.
Ne yazık ki sağlığında değeri bilinmeyen bazı ses sanatçılarımız vefat ettikten sonra YouTube sayesinde ünlü oldu.
Şimdi gelelim esas konuya: Sesiniz çok güzel. Söylediğiniz şarkı veya türkü de güzel. Ama teknik açıdan zayıfsa: Yaptığınız videonun müziği kulakları tırmalar.
Bazı şarkılar, türküler ve onlara ses veren sanatçılar vardır. Bunlar zaman geçtikçe yıllanmış şarap gibi değerlenir. Ama o eserler zamanla aşınır ve o sesi dinlemek zor olur.
Aşınmış eserleri teknik açıdan düzeltmek mümkündür.
İşte bu YouTube kanalı aşınmış eserlerin ses izlerini aslına sadık kalarak onarmaktadır.
Bu YouTube kanalının işi: Kötü olanı iyi, iyi olanı daha iyi, güzel olanı daha güzel yapmaktır.
Teknik açıdan en kaliteli müziği dinlemek, en kaliteli sinema filmini izlemek isterseniz: Lütfen YouTube kanalıma abone olunuz.

YouTube Kanalım İçin Burayı Tıklayın


POPÜLER YAYINLAR


DOST SİTELER

Gitmek istediğiniz sitenin logosuna tıklayınız.











EMEĞE SAYGI

Bu site için harcadığım emeği saygı duymak istiyorsanız, bu sitede verilen bilgileri kendi sitelerinizde kullanırken
adresini kaynak gösteriniz.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı